
Bu yazımızda Haritanın tarihi ve haritanın tarihsel gelişimini işleyeceğiz. Harita nedir ? dediğinizde bu yazımızda tüm cevapları alacaksınız. Haritanın önemini ve Harita ve kadastro okuyanların bu yazımızı mutlaka okumasını tavsiye ederiz. Harita ve kadastro okuyan öğrencilerimizin okuduğu bölümü tarihini ve önemini anlatacağız.
İçindekiler
Haritacılık Nedir ?
Yeryüzünün bütün bir parçasını ya da bunlarda gözlenecek nesneleri, doğrulanacak olayları bir düzlem ya da küre biçimi bir yüzey üzerinde gösterme işini konu olarak alan ilim dalı. Küre biçimi bir varlığı düzlem üzerinde gösterebilmek için birtakım gözel sistemlerden yararlanan haritacılık, bütün çalışma metotlarıyla ele alınınca, astronomik coğrafya ile birlikte matematik coğrafyanın bir bölümü olarak kabul edilir.
Haritacılığın başlangıcı: Daha çok eski çağlarda, insanoğlu ilk yer değiştirme isteklerine kapılıp kendine zirai açıdan yararlı topraklar aramaya koyulduğunda, bulduğu tarım topraklarının bir kişi ya da bir toplulukla ilişkisini belirtmek istediğinde, o bölgenin topografik özelliklerini oldukça küçük bir yüzeyde canlandırma gereğini duymuştur. ilk coğrafya haritalarından günümüze ulaşmış bir örnek yoktur. Bununla beraber bu ilk haritaların Polinezya, Avustralya, Afrika ve Güney Amerika’nın bugünkü medenileşmemiş topluluklarınca yapilan haritalara benzediği sanılmaktadır.
ilkçağda Haritacılık
Kartoğrafya da dener haritacılık ilminin eldeki en eski örnekleri, Mezopotamya’nın belli başlı şehirleri olan Sus ve Babil’i ya da küçük tarım bölgelerini gösteren kerpiç levhalardır. Bunlar yalnız ilk haritalar değil, aynı zamanda ilk şehir planları da sayılabilir. Bu örneklerin eski Mısır’da, özellikle Nil’in yılın belirli dönemlerinde alüvyon getirdiği bölgelerde de epeyce yaygın olduğu sanılmaktadır. Çin’de ve daha sonraları Amerika’da Aztek ve İnka medeniyetleri çağlarında aynı biçim harita-planlar yapılmıştır. Topografik diye nitelenebilecek bu haritalar yapılırken Mısır’da ve Mezopotamya’da, bir yandan da Yerküre’nin biçimi ve boyutları konusunda çalışmalar, incelemeler sürdürülmüştür. Bu incelemeler sonucunda bütün yeryüzünü gösteren haritalar yapılabilmişse de, bunlardan günümüze kadar kalan olmamıştır. Bu türün bilinen en eski örneği M.Ö. VI. yüzyılın ilk yarısında Tales’in öğrencisi ve İyonya coğrafyacılarının en ünlü öğreticilerinden olan Miletoslu Anaksimandros’un yaptığı haritadır. Bronz ya da taş üzerine kazılan bu harita da kaybolmuş olmakla beraber , hakkında yazılmış çeşitli yazılardan yuvarlak biçimli olduğu, Avrupa ve Asyanın Akdeniz’le birbirinden ayrılmış iki kısmını gösterdiği bilinmektedir. Ancak o çağda Asya adının bugünün Yakın doğusu ile Kuzey Afrika’yı belirttiğini unutmamak gerekir. Daha sonraki yüzyıllarda M.Ö. VI.-IV. yüzyıllar arasında ilerletilen çalışmalarla, özellikle Miletoslu Hekatos ve Messinali Dikearkos’un incelemeleriyle yeryüzünün bilinen parçalarının düzlem üzerinde gösterilmesi yolları epeyce değişmiştir. Bunlardan Aristoteles’in öğrencisi olan Dikearkos, ayrıntıları doğu-batı doğrultusunda çizilmiş diyafram adı verilen fikri bir çizgiye oranlanarak oturtulmuş bir dünya (yeryüzünün o zaman bilinen parçası) haritası yapmayı başarmıştır.

Dikearkos’u takip eden ilk yenilik, yüzyıl sonra Kuzey Afrikalı Erastotenes (M.Ö. 276–196) tarafından getirilmiştir. Erastotenes’in yaptığı harita da bütün karaları göstermekle beraber, ayrıca diaframa paralel, fakat aralıkları eşit olmayan yedi yatay ve bunlara dik on iki dikey çizgiyle bölünmüştür. Bunlar, haritanın kabataslak da olsa, silindir biçimli izdüşümü (projeksiyon) yoluyla hazırlandığını göstermektedir.
Romalılar Doğu dünyasının, Yunanlıların coğrafya ve haritacılık bilginlerinden yalnızca kendi pratik çıkarlarına uygun düşen bilgileri almışlardır. Kozmografya ve matematik coğrafya incelemeleri bir yana bırakılmış, doğrudan doğruya toprak üzerine yapılan çalışmalara önem verilmiştir. Bu çalışmaların bugünün kadastrocuları gibi toprağı ölçmekle görevli olan ve kullandıkları “groma” denen ölçü aracından ötürü” gromaticus” adı verilen kimselerce yürütüldüğü, Gromaticusların bir çeşit askeri birlik meydana getirdikleri bilinmektedir. Yerinde gerçekleştirilen bu topografik keşiflerle bugünün turistik haritalarına benzer yol çizmelerine varılmıştır. Bu türden günümüze ulaşan tek örnek, IV. yüzyılda yapılan bir haritanın X. yüzyıl da çıkarılmış kopyasıdır. Yapılışın. dan on bir yüz yıl sonra Alman hümanisti Peutinger tarafından yayımlanan bir haritaya “Tabula peutingeriana” adı verilmektedir. Renkli, tahta bir sopaya sarılabilecek gibi uzun (6 m. x34 cm.) olan bu harita Roma imparatorluğu topraklarının çeşitli bölgelerini göstermektedir. Birçok çizim bozuklukları varsa da, belirli noktalar arasındaki yol uzaklıkları, o zamanın imkânlarına göre, doğru bir oranda verilmiştir. İmparator Augustus döneminde Marcus Vipsanius Agripa tarafından yapılan Forma Imperii (imparatorluğun biçimi) adlı harita, kendinden sonraki çağlara yaptığı etkiy. le çok önemli olmuştur. Belirli noktaların enlem ve boylamlarını çizgiyle gösterilen uzaklıkla değil de, derece ile hesaplamayı başaran Surlu Marinus (II. yüzyılın ilk yarısı da, eskiçağ haritacılığına büyük yararı dokunan bilginlerdendir. Marinus’un çalışmalarını tamamlayan ise Claudius Ptolemeus (100-178) olmuştur. Claudius ilk defa olarak konik bir izdüşüm yolu kullanarak bilinen toprakların toplu bir haritasını yapmıştır. Claudius Ptolemeus’un eseri sonraki yüzyıllarda takip edilmişse de, zamanla Batı dünyasında etkisi azalmış: fakat Araplarca kendisinden yararlan maya devam edilmiştir. Araplar, orta. cağın bitiminden sonra Claudius’un araştırma sonuçlarını tekrar Batılılara tanıtmışlardır.
Ortaçağda Haritacılık
Ortaçağ, tarihte haritacılık bilgilerinin, hatta eskiçağda dünya çapında benimsenmiş yerin yuvarlaklığı gibi ilkelerin bile, karanlığa gömüldüğü bir dönemdir. İncil’in verdiği basit, tartışılmaz nazariyeler suyun yüzüne çıkmış, ortaçağ insanı bunlardan başkasını aramaz olmuştur. Ortaçağ haritacılığı ilkel şematik ve son derece çocukça gerçekleştirilmiş kozmografya sentezlerinden öteye gidememiştir. Bunlar Anaksimandros’un haritası yanında bile coğrafya haritasından çok, duvar süsüne benzetilebilir şeylerdir. Haritacılar gerçeği göstermek gibi bir tasa tanımaksızın, yalnızca yerkürenin resmini birkaç belirli şemaya göre çizmekten başka bir şey düşünmemişlerdir. Bu şemalara göre topraklar (Avrupa, Asya ve Afrika) oval ya da çember biçimi bir plak üzerinde ve Akdeniz, Don ve Nil ile ya da Akdeniz ve Kızıldeniz’le kocaman bir “T” harfinin uc uzantısı gibi üçe bölünmüş şekilde gösterilmekte olduğundan, bu haritalara “T” haritası adı verilmiştir.
Bu haritalarla aynı zamanda, XIII. yüzyıl sonlarına doğru, Akdeniz ülkelerinde ilk denizci haritaları görülme ve başlamıştır. Bugün bile bu haritalar, kıyılar konusunda verdikleri bilginin doğruluğuyla çok ilgi çekici bulunmaktadır. İleriye doğru atılmış büyük bir adım olmalarına rağmen bu kıyı haritalarının hiç bir önemli yenilik getirmediklerini de söylemek gerekir. Bunlar Surlu Marinus’un ilmi ilkelerine göre değil de, uzun deneylerden elde edilmiş bilgilere dayanılarak gerçekleştirilmiş haritalar olmuştur. Çoğunlukla Cenova, Venedik, Ancona şehirlerinde ve Mayorka adasında hazırlanan bu haritaların en eskisi, adı bilinmeyen bir Cenevizli tarafından yapılan “Carta Pisana”dır. 14571459 yılları arasında Venedik’te bir rahip tarafından yapılan bir dünya haritası ve 1375’te Fransa kralı Charles’a A. Cresques tarafından hazırlanan “Carta catalana”, ortaçağın önemli haritalarından sayılmaktadır.
Yeniçağda Haritacılık

Hümanizm çağında Ptolemeus’un haritacılığa getirdiklerinin, tekrar ortaya çıkıp yayıldığı görülmektedir. Bütün ortaçağ boyunca Batinin bir yana attığı Prolemeus’un haritacılık ilmi aynı yüzyıllarda Arap coğrafyacılarınca yaşatılmıştır. İdrisi (1099-1164)nin dünya haritası da, o çağda haritacılıkta Arapların ne kadar ileri gittiklerini göstermiştir. Denizci haritalarının Batida en yaygın olduğu sırada Claudius Ptolemeus’un dünya haritasından alınan yirmi altı harita büyük başarı kazanmıştır. İlk matbaaların çalışmaya başlamaları, bilginin, daha 1409′. da Latinceye çevrilmiş olan coğrafya kitabının yayılmasını sağlamıştır. Tahta ve bakır oymanın haritaya uy. gulanması da, yine Ptolemeus’un yazdiklarının tekrar ortaya çıkmasıyla olabilmiştir. Kısa süre sonra bütün coğrafya ve kartografya öğrencileri, bu II. yüzyıl İskenderiye okulu bilginin eserini öğrenmeye başlamışlardır. Ancak, yıllarca bir köşede unutulup tekrar ele alınan bu eserin birçok açidan eskimiş, XV. yüzyıl coğrafyacı ve gezginleri için geride kalmış olduğu da anlaşılmıştır. Yeni topraklar bulundukça Ptolemeus’un atlasına yeni haritalar (Tabulae modernae) eklenmiştir. Bu haritalar gittikçe daha yeni metodlara göre hazırlanır olmuştur. Eski biçim haritacılık, gezegenimiz konusunda edinilen yeni bilgilerle çökmüştür.
Rönesans dönemi haritacılığında yeni izdüşüm metodları bulunmuş. tur. Böylece yer daha iyi tanınabilmiş, özellikle XVI. yüzyılda coğrafya izdüşümlerinin nazariyeleri düzenlenmiş ve bugünün birinci derecede önemli meselelerine olumlu bir biçim verilebilmiştir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda günümüzdeki anlamıyla harita çizen bilginler yetişmiştir. Bu arada Piri Reis 1513’te Amerika’nın haritasını yapmış, 1529’da yeni keşifleri de ekleyerek haritasını geliştirmiştir. Ceylân derisine çizilmiş olan bu harita Topkapı Sarayı’ndadir.
Çağdaş haritacılığın başlangıcı
Astronomi ve jeodezi alanlarında yeni buluşlar yapıldıkça, yeni prensipler kondukça haritacılıkta da büyük ilerlemeler görülmüştür. XVII. yüzyıl başlarında Hollandalı coğrafyacı Willebrordus Snellius (1591-1626), tarihte ilk defa olarak üçgenleme metoduyla coğrafya haritası çizmiştir. Onu, Württemberg eyaleti rölövesiyle Alman bilgini Schickhart ve Fransanın 1:86.400 ölçekli topografya haritasıyla C.F. Cassini takip edilmiştir. Engebelerin gösterilmesinde de aynı yıllarda büyük değişiklikler olmuştur. Özellikle 1791 yılında Fransız coğrafyacısı Dupain-Triel tarafından düzey eğrileriyle hazırlanmış bir Fransız haritası yapılması ve dağların çizgiyle gösterilme prensibinin Alman bilgini Johann Georg Lehmann tarafından 1799’da tespiti, bu konunun önde gelen gelişmelerindendir.
Geçen yüzyılda ise, artık bütün medeni ülkelerin topraklar sistemli bir yolla haritalarını çıkarmış bulundukları bilinmektedir.